Nisan ayı, doğanın uyanışıyla birlikte yeni başlangıçların habercisi olarak kabul edilir. Bu dönemde biriken yağmurlar, birçok kültürde bereketin ve sağlığın sembolü sayılır. Ancak, 30 yıl boyunca nisan yağmurlarını toplamak ve bunu bir şifa ritüeli haline getirmek, sıradan bir uygulama değildir. Bu özel geleneği sürdüren bir kadın, yıllardır kayınvalidesinden öğrendiği bu yöntemi nasıl hayatına geçirdiğini bizlerle paylaşıyor.
Nisan yağmurlarının toprağı beslediği gibi insan vücuduna da birçok faydası olduğuna inanılıyor. Geleneksel inanışlara göre, nisan yağmurunda bulunan mineral ve vitaminlerin, doğadaki bitkilerin büyümesi ve enerji vermesi gibi insan sağlığını da desteklemesi mümkün. 30 yıldır bu inancı yaşayan Bahar Hanım, her nisan ayının gelmesiyle birlikte yağmurları toplamak için yapılan bu kutlamayı bir gelenek haline dönüştürüyor. “Kayınvalidemden öğrendim. Onunla beraber sabah erken saatlerde yağmurun altında durup, suyu biriktirirdik. Bunu pek çok hastalığa iyi geldiğini düşünüyorum” diyor. Bahar Hanım, bu yöntemin kendisine ve ailesine birçok lezzetli ve sağlıklı çorba tarifinin yanı sıra fiziksel zindelik kattığına inanıyor.
Bahar Hanım, geleneksel yapıyı sürdürmenin önemine sıkça vurgu yapıyor. Her yıl nisan ayının başından itibaren yeterince yağmur yağdığında, evinin önünde küçük bir kap hazırlıyor. Yağmur suyunu toplarken adeta bir ritüeli yerine getirircesine dua ediyor ve niyetini belirtiyor. "Niyetim; ailemizin sağlıkla dolu bir yıl geçirmesi ve bereketin evimize girmesi," diyor. Durum böyle olunca, bu sadece bir toplayış değil, aynı zamanda bir aynı zamanda spiritüel bir deneyim haline dönüşüyor.
Gelenekte, nisan yağmurlarının toplanmasının yanı sıra, bu suyun nasıl değerlendirileceğine dair de çeşitli yöntemler mevcut. Bahar Hanım, bu su ile hem içme suyu hazırladığını hem de çeşitli sağlık toniklerinin yapımında kullandığını aktarıyor. Özellikle astım, bronşit gibi solunum yolu hastalıklarına karşı bağışıklık sistemini güçlendirdiğini düşündüğü bu şifalı su, onu yıllar boyunca hastalıklardan koruyan en önemli sır olarak gördüğü bir gelenek. Ayrıca, bu su ile hazırladığı bitki çayları ve şifalı karışımlar, aile üyeleri arasında da sıkça tüketiliyor.
Fakat Bahar Hanım, bu geleneğin neden bu kadar özel olduğunu ve gelecekteki nesillere neden aktarılması gerektiğini en iyi bilenlerden. "Bu suyun sağlık açısından faydalarını görebilmek için sadece bir yıl değil, yıllar boyunca düzenli bir şekilde kullanmak gerekiyor,” diyor. “Birçok insan bunu yapmıyor. Ama ben bunu salt bir inanç olarak değil, kendi tecrübelerimle de pekiştirdiğim bir yaşam biçimi olarak görüyorum.” Bahar Hanım, bu geleneğin nesilden nesile aktarılması ve toplumsal boyutta öneminin anlaşılması gerektiğine de dikkat çekiyor.
Bahar Hanım, nisan yağmurlarının sadece doğal kaynaklar olmadığını, aynı zamanda bir toplumsal bağ oluşturduğunu vurguluyor. "Bu geleneği yaşatmak, yalnızca sağlık değil; aynı zamanda ailenizle ve komşularınızla birlik olmanın bir yolu da.” 30 yıllık tecrübesiyle, nisan yağmurlarının ne denli güçlü bir şifa kaynağı olduğunu kanıtlayan bir yaşam tarzı benimsemiş. Onun hikayesi, geleneklerin nasıl yaşatılması gerektiğine ve geçmişten bugüne taşınmasının önemine ışık tutuyor.
Nisan yağmurlarını toplamak ve içmek, sadece fiziksel sağlık anlamında değil, aynı zamanda ruhsal ve sosyal bağları güçlendirme adına da oldukça faydalı bir ritüel. Bahar Hanım’ın bu geleneğini sürdürmesi, tüm bu değerlerin bir arada yaşatıldığının en güzel örneklerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Belki de, bu tür uygulamalar sayesinde doğayla olan bağlantımızı güçlendirirken, toplumsal dayanışmamızı da artırmış oluyoruz. Nisan ayı geldiğinde, hepimiz Bahar Hanım gibi bu güzel geleneği yaşatmanın yolunu bulabiliriz.
Sonuç olarak, yağmurlar, her yıl baharın taptaze nefesini ve bereketini getiren bir sembol olarak yaşamımızda önemli bir yer tutuyor. Bahar Hanım’ın anlattıkları, sadece kendi hikayesi değil; her bireyin yaşamında köklü gelenekler taşıdığına dair hatırlatıcı bir örnek oluşturuyor. Bu nedenle, doğanın sunduklarını almak ve bunları kendi sağlığımız için bir şifa kaynağı olarak değerlendirmek, kültürel mirasımızın bir parçası olarak yaşatılmalı.